Makaleler

Tehdit Suçu

TCK Madde 106

(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

(2) Tehdidin;

a) Silahla,

b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,

c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir.

TCK Madde 106 Gerekçesi

Maddeyle, “tehdit” bizatihi suç hâline getirilmiş bulunmaktadır. Bilindiği üzere tehdit diğer bazı suçlarda ayrıca unsur olarak öngörülmüştür. Burada tehdidin koruduğu hukukî değer, kişilerin huzur ve sükunudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile insanın kendisine özgü sulh ve sükununa karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat, tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir.

Tehdit, çoğu zaman başka bir suçun unsurunu oluşturmaktadır. Ancak, bu suç tanımında, tehdidin kendisi bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu bakımdan tehdit suçu, genel ve tamamlayıcı bir suçtur.

Tehdit hâlinde, gerçekleşmesi failin isteğinin yerine getirilmemesi kaydına bağlı bir tecavüz, kötülük mağdura bildirilmektedir. Tehdidin konusunu, kişinin hayatının veya vücut bütünlüğünün tehlikeye maruz bırakılacağının, suç teşkil eden belli bir fiilin işleneceğinin, genel olarak kuvvet kullanılacağının veya herhangi bir kötülüğün, haksızlığın gerçekleştirileceğinin bildirilmesi oluşturmaktadır.

Tehdidin özelliği, kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin, tehdit edenin iradesine bağlı olmasıdır. Tehdit konusu kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmemesi, gerçekten veya en azından görünüş itibarıyla failin takdirine bağlıdır. Fakat bu, kötülüğün mutlaka tehdit eden tarafından gerçekleştirileceği anlamına gelmez; bir üçüncü kişi vasıtasıyla bu kötülüğün gerçekleştirileceğinin bildirilmesi ile de, tehditte bulunulabilir.

Suçun oluşması bakımından tehdit konusu kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmemesi, önemli değildir. Tehdidin objektif olarak ciddî bir mahiyet arzetmesi gerekir. Yani, istenilenin yerine getirilmemesi hâlinde tehdit konusu kötülüğün gerçekleşeceği ihtimali objektif olarak mevcut olmalıdır.

Sarfedilen sözler, gerçekleştirilen davranış muhatap alınan kişi üzerinde ciddî bir korku yaratma açısından sonuç almaya elverişli, yeterli ve uygun değilse, tehdidin oluştuğu ileri sürülemez. Failin söz ve davranışlarının muhatabı üzerinde ciddî şekilde korku ve endişe yaratacak uygunluk ve yeterlilik içerip içermediğinin her somut olayda araştırılması gerekir. Objektif olarak ciddî bir mahiyet arzeden tehdidin somut olayda muhatabı üzerinde etkili olması şart değildir. Kişi, fail, objektif olarak ciddî bir mahiyet arzeden söz ve davranışlarla mağduru tehdit etmek istemiş olmasına rağmen; mağdur, bu söz ve davranışları ciddiye almamış olabilir. Bu durumda tehdit yine gerçekleşmiştir. Tehdidin gerçekleşip gerçekleşmemesi, muhatabı üzerinde etkili olup olmamasına bağlı tutulmamalıdır. Failin de kendisinin tehdit konusu tecavüzü gerçekleştirebilecek imkân ve iktidara sahip olduğu kanaatini karşı tarafta uyandırdığını bilmesi gerekir. Mağdurda bu kanaat uyandırıldıktan sonra, failin tehdit konusu tecavüzü gerçekleştirebilecek imkan ve iktidara gerçekte sahip olmamasının bir önemi yoktur. Mağdur tehdit konusu tecavüzün ciddî olduğuna hile kullanılmak suretiyle inandırılmış olabilir. Fakat, batıl inançlara dayanılarak bir kötülüğe maruz bırakılabileceği beyanıyla, bir kimse tehdit edilmiş olmaz.

Tehdit konusu kötülük, mağdura değil de, bir üçüncü şahsa yönelik olabilir. Ancak, bu durumda mağdur ile üçüncü kişi arasında belli bir akrabalık, yakınlık ilişkisi mevcut olmalıdır.

Tehdit hâlinde kişi, tehdit konusu tecavüzün ileride vuku bulacağı beyanıyla korkutularak, belli bir davranışta bulunmaya zorlanmaktadır, mecbur edilmektedir.

Maddenin birinci fıkrasında yapılan tanımda, tehdidin yöneldiği hukukî değere göre bir ayırım yapılmıştır. Buna göre, tehdidin, mağdurun kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle yapılması, söz konusu suçun temel şeklini oluşturmaktadır. Buna karşılık, tehdidin, mağduru malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle yapılması ise, suçun temel şekline göre daha az cezayı gerektirmektedir.

Ayrıca, bu suçtan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılması, mağdurun şikâyetine bağlı kılınmıştır.

Maddenin ikinci fıkrasında tehdidin daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri gösterilmiştir. Bu hâller, tehdidin kapsadığı korkutma gücünün ciddîliği ve yoğunluğu hususunda mağdurda ciddî kaygılar meydana getirmeye elverişli durumlardır. Tehdit silâhla icra olunursa bunun ciddîliği hususunda bir korkunun meydana gelmesi çok daha kolay olur. Aynı suretle kendisini tanınmayacak bir hâle getiren kişinin veya bir kaç kişinin birlikte olarak tehdit icra etmeleri hâlinde meydana gelen korku çok yoğun olur.

İmzasız bir mektup veya özel işaretler kullanarak bir kişinin tehdit edilmesi hâlinde de meydana gelen korku bakımından bir duraksama meydana gelmez. Söz gelimi bir kimseye gönderilmiş olan imzasız mektup kişinin kendisini savunma olanağını gidereceğinden ağır tehdidi oluşturacaktır. Yine bir kimseye karşı gönderilmiş olan mektuplarda ucundan kan damlayan bıçak resimlerinin yapılması yani böylece özel işaret kullanılması korkuyu yoğunlaştırabilir.

Gizli veya açık, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları tehdit gücünün de, kişileri paniğe kapılacak surette korkutabilmesi dolayısıyla, suçun nitelikli hâli olarak sayılması uygun görülmüştür.

Maddenin üçüncü fıkrasında, tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya mala zarar verme suçunun işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı cezaya hükmedileceği belirtilmiştir. Kişi tehdidinin ciddiliğini vurgulamak için, bir başkasını öldürmüş veya yaralamış ya da malına zarar vermiş olabilir. Bu gibi durumlarda gerçek içtima hükümleri uygulanarak ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmedilmelidir.


TCK 106 (Tehdit Suçu) Emsal Yargıtay Kararları

                YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/30950 Karar: 2017/21229 Tarih: 03.10.2017

  • TCK 106. Madde
  • Tehdit Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede,

1-)Sanıkların suçlamaları kabul etmemeleri karşısında, soruşturma aşamasında bilgisine başvurulan ve olayın tek tanığı dinlenilmeden hüküm kurularak, CMK’nın 210/1. maddesine aykırı davranılması,

2-)Sanıkların birlikte, mağdura iletmesi için tanığa “o da bize kızını versin anlaşalım, vermezlerse biz de kızını dağa kaldırırız, kan gövdeyi götürür.” şeklinde sözler söylediklerinin iddia edilmesi karşısında, sanıklar hakkında, şikayete bağlı olmayan TCK’nın 106/2-c maddelerinin uygulanması ihtimali tartışılarak, bu kapsamda kalmadığının kabulü halinde de, sözlerin TCK’nın 106/1. maddesinin 1. cümlesinde tanımlanan, mağdurun hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik tehdit niteliğinde olduğu ve bu suçun takibinin de şikayete bağlı olmadığı gözetilerek yargılamaya devamla deliller değerlendirilerek suç sabitse mahkumiyet, sabit değilse beraat kararı verilmesi yerine, hatalı nitelendirmeyle eylemlerin sair tehdit suçunu oluşturduğu kabul edilerek şikayetten vazgeçme sebebiyle düşme kararı verilmesi,

3-)Eylemlerin TCK’nın 106/1-1 maddesi kapsamında kaldığının kabulüyle mahkumiyet kararları verilmesi halinde ise, 02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 Sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik 5271 Sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaştırma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanıklara isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2, 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanıklarının hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması;

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan, HÜKÜMLERİN 5320 Sayılı Kanun’un 8 /1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 03.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2014/4-758 Karar: 2017/372 Tarih: 03.10.2017

  • TCK 106. Madde
  • Tehdit Suçu

Sanık …‘nun silahla tehdit suçundan 106/2-a, uyarınca 1 yıl 3 ay hapis cezası; mala zarar verme suçundan da 151/1, uyarınca 2 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, her iki suç açısından da 53 ve uyarınca hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine dair Nazilli 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 04.11.2009 gün ve 602-628 Sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 11.12.2013 gün ve 12807-31723 sayı ile; mala zarar verme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün 58. maddesi yönünden düzeltilerek onanmasına, silahla tehdit suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün ise;

“… Sanığın, daha önceleri sıkça olduğu gibi olay gecesi saat 04.00’de evlerinin önüne gelerek gürültü yapması sebebiyle mağdurun aracının lastiklerine av tüfeğiyle ateş edip, kolluğun gelmesinden önce kaçmasını önlemek istediğine dair savunması, tanık eşinin anlatımları ve jandarmaya telefon edildiğinin olay tutanağından anlaşılması karşısında, ateş edilerek mala zarar verme eyleminin ne şekilde tehdit amacıyla işlendiğine dair kanıtlar açıklanmadan, TCK’nın 106/3. maddesinin koşulları oluşmadığı halde tehdit suçundan da ceza verilmesi…”,

İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 27.02.2014 gün ve 118010 sayı ile;

“… Sanığın daha önceye dayalı anlaşmazlık bulunduğu ve saat 03:00-04:00 sıralarında katılanın kullandığı aracıyla sanığın evinin önünde patinaj yaparak uyandırdığı ve sanığın katılanın yanına gittiği, oğluna ait av tüfeğini alarak katılana doğrulttuğu, ‘beni neden rahatsız ediyorsun’ diyerek uyardığı, katılanın ‘ben kimseyi rahatsız etmiyorum, yoldan evime gidiyorum’ şeklinde sözler söylediği, bunun üzerine sanığın eşinin uyarılarına rağmen sanığın, katılanın aracının lastiklerine ateş ettiği ve lastiklerini patlattığı olayda, sanığın, katılanın gece vakti rahatsız etmesine duyduğu öfke, tepki ve kızgınlık sonucunda, katılana araç içinde bulunduğu sırada ateş ettiğinin anlaşılması karşısında sanığın 106 /3. maddesi kapsamında iki ayrı suçu işlediğinin kabulü gerektiği bu itibarla silahla tehdit suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün 58/6. maddesi yönünden düzeltilerek onanması…”,

Talebiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince, 23.10.2014 gün ve 10036-30226 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Mala zarar verme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü Özel Dairece düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme, sanık hakkında silahla tehdit suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında mala zarar verme suçunun yanında silahla tehdit suçunun da oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

30.08.2008 tarihli olay yeri görgü ve tespit tutanağında; aynı gün saat 04.00 sıralarında, sanık …‘nun 156 jandarma imdat hattını arayıp katılan Seyfettin Ergün’ün 09 ND 128 plaka sayılı aracının içerisinde alkol alarak yüksek sesle müzik dinlediğini söylemesi üzerine olay yerine gidildikten sonra yapılan araştırmada, sanık … tarafından oğlu …‘na ait av tüfeği ile katılanın aracının sol arka tekerine iki el ateş edilmesi sonucu aracın lastiğinin patladığının anlaşıldığı belirtilerek, olay yerinde iki adet 12 kalibrelik boş kovan bulunduğu, söz konusu av tüfeğinin sanığın elinde olduğu, aracının içerisinde yüksek sesle müzik dinleyen katılan Seyfettin Ergün’de herhangi bir yara izinin bulunmadığı, aracın sol arka tekerinin patlak ve delik olduğu bilgilerine yer verildiği,

Dosya içerisinde bulunan yivsiz tüfek ruhsatnamesi fotokopisine göre; 23.08.1980 doğumlu …‘na, otomatik … marka, 12 çap, 56878 numaralı av tüfeği için 2721 Sayılı Kanun uyarınca taşıma izin verildiği,

Katılan hakkında 30.08.2008 tarihinde, saat 05.32’de düzenlenen adli muayene raporunda; katılanda herhangi bir darp cebir izi bulunmadığının ve 2.01 promil alkollü olduğunun belirtildiği,

Anlaşılmaktadır.

Katılan aşamalarda; sanığın komşusu olduğunu, babasının olaydan on gün önce sanığın bakkal dükkanından alış veriş yapmak istediğini ancak sanığın buna izin vermemesi sebebiyle sanıkla aralarında soğukluk olduğunu, olay günü aracında biraz alkol alıp saat 04.00 sıralarında evine gittiği sırada sanık ile eşinin yoluna çıktıklarını ve kendisini durdurarak “bizi niye rahatsız ediyorsun” dediklerini, kendisinin “ben kimseyi rahatsız etmiyorum, yoldan evime gidiyorum” dediği sırada sanığın evden av tüfeği aldığını ve eşinin sanığa “yapma” demesine rağmen aracının sol arka tekerine iki el ateş ettiğini, sanığın kendisine yönelik bir saldırısının olmadığını,

Tanık … kollukta; katılanın sürekli geç saatlerde aracında yüksek sesle müzik dinleyip aracına patinaj yaptırarak kendilerini rahatsız ettiğini, katılanın olay günü de saat 04.00 sıralarında evlerinin önünde kapıları açık vaziyette park edilmiş aracının içinde teybin sesini sonuna kadar açarak uykudan uyandırdığını, eşi olan sanığın katılana “neden bizi rahatsız ediyorsun” dediğinde, onun da “neden babamı dükkanına almadın” dediğini, sanığın jandarmayı aradıktan sonra av tüfeğiyle katılanın aracının arka tekerine iki el ateş ettiğini, katılanın “sıkıysa silahı bana sık” dediğini,

Mahkemede ise; benzer anlatımlarından farklı olarak, katılanın sarhoş olduğunu ve araba ile kaçmaya kalkışınca sanığın da katılanın aracının lastiğine iki kez ateş ettiğini,

Beyan etmişlerdir.

Sanık kollukta; katılanın komşusu olduğunu, aralarında anlaşmazlık bulunduğunu, geceleri aracında yüksek sesle müzik dinleyerek ve aracı ile patinaj yaparak kendilerini rahatsız etmesine sinirlendiğinden katılanın aracının sol arka tekerine iki el ateş ettiğini,

Mahkemede ise; benzer anlatımlarından farklı olarak, tüfekle aşağı inmeden önce jandarmayı aradığını, katılanın kaçmaması için aracının lastiklerine ateş ettiğini, silahı katılana doğrultmadığını,

Savunmuştur.

Tehdit suçu 5237 Sayılı TCK’nun 106. maddesinde

” ( 1 ) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

( 2 ) Tehdidin;

a- ) Silahla,

b- )Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,

c- ) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

d- ) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,

İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

( 3 ) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir” şeklinde düzenlenmiştir.

Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğü’ne göre, “gözdağı verme” anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. Bu sebeple tehdit suçu, söz, yazı, resim, şekil veya işaret ile de işlenebilecek bir suç olup, önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır. ( M.Emin Artuk-A.Gökcen-A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara, 6. bası, s.100 ).

Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterli olup, saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Suçun oluşabilmesi için mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili “korkutmak amacıyla” yapmış olmasıdır. ( MAJNO, Ceza Kanunu Şerhi, Türk ve İtalyan Ceza Kanunları, Sevinç Matbaası, Ankara 1978, C.II, s.127; A.Pulat Gözübüyük, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, 5. Bası, C.II, s.517 ve 873 )

Tehdit suçuyla korunan hukuki yarar, 5237 Sayılı TCK’nun 106. maddesinin gerekçesinde; “tehdidin koruduğu hukukî değer, kişilerin huzur ve sükûnudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile insanın kendisine özgü sulh ve sükûnuna karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat, tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir” şeklinde açıklanmıştır.

Maddenin uyuşmazlıkla ilgili ikinci fıkrasının ( a ) bendinde, suçun silahla işlenmesi nitelikli hâl olarak yaptırıma bağlanmıştır. Tehdidin silahla işlenmesi mağdur üzerindeki korkunun etkisini artırması, eylemin icrasını kolaylaştırması, tehdidin ciddiliğini göstermesi ve faile cesaret vermesi nedenlerinden dolayı kanun koyucu tarafından nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir. Suçun silahla işlendiğinin kabulü için failin silahlı olması yeterli olmayıp, tehdidin gerçekleştirilmesi sırasında silahın kullanılmış olması, silahın korkutucu gücünden bir şekilde faydalanılmış olması gerekmektedir. Bu durum, failin eline silah alıp mağdura doğru doğrultması şeklinde olabileceği gibi, failin belindeki silahı göstermesi şeklinde de olabilir.

TCK’nun 106. maddesinin üçüncü fıkrasında ise tehdit suçuyla ilgili özel bir içtima kuralına yer verilmiş, bu fıkraya dair madde gerekçesinde; “…tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya mala zarar verme suçunun işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı cezaya hükmedileceği belirtilmiştir. Kişi tehdidinin ciddiliğini vurgulamak için, bir başkasını öldürmüş veya yaralamış ya da malına zarar vermiş olabilir. Bu gibi durumlarda gerçek içtima hükümleri uygulanarak ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmedilmelidir” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.

Fail, tehdidin ciddiliğini göstermek için bir başkasını öldürebilir, yaralayabilir ya da malına zarar verebilir. Bu gibi durumlarda fail sadece gerçekleşen bu araç suçlardan değil gerçek içtima hükümlerince hedef suç olan tehditten dolayı da cezalandırılacaktır. ( Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 15. Bası, Ankara, 2015, s.362 ) Örneğin; A, komşusu B’nin evini kendisine satmak üzere boşaltmasını istemektedir. Bu sebeple korkup kaçsın diye av tüfeğiyle evinin duvarlarına ve pencerelerine ateş etmiştir. Bu durumda fail hem silahla tehdit suçundan, hem de mala zarar verme suçundan cezalandırılacaktır. Yine bir kimse, geceleyin mağduru korkutmak için evine ateş ettiğinde hem mala zarar verme, hem de silahla tehdit suçunu işlemiş olacaktır. Aynı durum, tehdit amacıyla topuktan vurma olaylarında da uygulanacak, eylemin tehdit amacıyla gerçekleştirildiği ispat edilirse fail kasten yaralama suçunun yanı sıra silahla tehdit suçundan da cezalandırılacaktır. ( Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s.3580 )

Uyuşmazlık konusu olayda suçun maddi unsurunu oluşturan eylemin ne olduğu konusunda bir tereddüt bulunmadığına göre; tespit edilen eylemin tehdit suçunu oluşturup oluşturmadığının belirlenebilmesi için, manevi unsurun, bir başka deyişle suç kastının açıkça ortaya çıkartılması gerekmektedir.

TCK’nun 21/1. maddesine göre, suçun kanuni tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan kast, kişinin iç dünyası ile ilgili bir kavram olduğundan, kastın açıkça ifade edilmediği durumlarda, iç dünyaya ait bu olgu dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak belirlenmelidir. Kişinin eyleminin, bir suçu oluşturup oluşturmadığının, oluşturuyorsa da hangi suçu oluşturduğunun saptanması için, eylemin bir aşamasındaki durumun değil, eylemin yapılması için verilen kararın, bu kararın icra ediliş biçiminin, olay öncesi, sırası ve sonraki davranışların da dikkate alınıp, tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanık ile daha önceden aralarında anlaşmazlık bulunan katılanın, olay tarihinde saat 04.00 sıralarında alkollü vaziyette kullandığı araçla sanığın evinin önünden geçerken patinaj yapıp, yüksek sesle müzik dinleyerek sanığı uyandırması üzerine sanığın yanına gittiği katılanı önce uyardığı, hemen ardından jandarmaya haber verip oğluna ait av tüfeğini alarak olay yerinde bulunan tanık …‘nin tüm uyarılarına rağmen katılanın aracının sol arka tekerine iki el ateş ederek lastiğini patlattığı olayda; tüfeği katılana doğrulttuğuna dair hakkında bir iddia bulunmayan sanığın, katılana tehdit içeren bir söz de söylemeden sadece katılanın aracının lastiğine ateş edip, lastiğin patlamasına sebebiyet vermesi, sanığın, katılanın gece vakti kendisini rahatsız etmesine duyduğu kızgınlık sonucunda jandarma görevlileri gelmeden katılanın aracıyla kaçmasını engellemek istediğine dair savunması, bu savunmayı doğrulayan tanık …‘nin anlatımları ile jandarmaya haber verildiğine dair olay tutanağı birlikte değerlendirildiğinde; sanığın katılanı korkutma kastıyla hareket etmediği, kastının mala zarar vermeye yönelik olduğu, bu durumda 106/3. maddesinin uygulanma koşullarının bulunmadığı ve sanığın eyleminin sadece mala zarar verme suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı isabetli olup, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle,

1- ) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,

2- ) Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.10.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/16407 Karar: 2017/17036 Tarih: 07.06.2017

  • TCK 106. Madde
  • Tehdit Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1- ) Başka suçtan farklı yargı çevresindeki cezaevinde hükümlü olduğu ve duruşmalardan vareste tutulma talebi bulunmadığı anlaşılan sanığın hükmün açıklandığı 18.02.2015 tarihli son oturumda hazır bulundurulmadan yokluğunda hükümlülüğüne karar verilmesi suretiyle 5271 Sayılı CMK’nın 196 . maddesine aykırı davranılarak savunma hakkının kısıtlanması,

2- ) Sanığın, diğer suça sürüklenen çocuk … ile birlikte mağdurun okulunun önüne gidip tehdit içerikli sözler söylemeleri eyleminin, TCK’nın 106/2-c maddesinde düzenlenen birden fazla kişi tarafından birlikte tehdit suçunu oluşturup oluşturmadığı değerlendirilip tartışılmadan, yetersiz gerekçeyle aynı Kanunun 106/1-1 madde ve cümlesinin uygulanması,

3- )Kabule göre ise,

02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 Sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik 5271 Sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2, 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık …‘in temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKÜMLERİN 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yeniden hüküm kurulurken 5320 Sayılı kanunun 8. maddesi gereğince yürürlükte olan 1412 Sayılı CMUK’nın 326/ son maddesi uyarınca ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 07.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/13868 Karar: 2017/7964 Tarih: 05.06.2017

  • TCK 106. Madde
  • Tehdit Suçu

1- ) Sanık hakkında kasten yaralama suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne dair temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 esas-2015/85 karar sayılı kararı ile 5237 Sayılı TCK’nin 53. maddesindeki bazı hükümler iptal edilmiş ise de, bu husus infaz aşamasında dikkate alınabileceğinden bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre sanık müdafiinin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA,

2- ) Sanık hakkında tehdit suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne dair temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

28.06.2014 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 Sayılı Kanun’un 81. maddesiyle 5275 Sayılı Kanun’un 106/3. maddesinde; “Hükümlü, tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içinde adli para cezasını ödemezse, Cumhuriyet savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarı hapis cezasına çevrilerek, hükümlünün iki saat çalışması karşılığı bir gün olmak üzere kamuya yararlı bir işte çalıştırılmasına karar verilir. Günlük çalışma süresi, en az iki saat ve en fazla sekiz saat olacak şekilde denetimli serbestlik müdürlüğünce belirlenir. Hükümlünün hakkında hazırlanan programa ve denetimli serbestlik görevlilerinin bu kapsamdaki uyarı ve önerilerine uymaması hâlinde, çalıştığı günler hapis cezasından mahsup edilerek kalan kısmın tamamı açık ceza infaz kurumunda yerine getirilir.” şeklindeki düzenlemeye aykırı olarak, hükümde infaz yetkisini kısıtlayacak şekilde verilen adli para cezasının ödenmemesi durumunda hapse çevrileceğine karar verilmesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten 6723 Sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesiyle yürürlükte bulunan 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden 322. maddesi gereğince, hükmün 52/4. maddesinin uygulandığı paragrafında yer alan “ve ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrilmesine” şeklindeki ibare çıkartılarak hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 05.06.2017 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

MUHALEFET ŞERHİ :

Müşteki Bilgi Subalığı olaydan 17 gün sonra 16.08.2013 tarihinde ibraz ettiği dilekçesi ile aynı gün Cumhuriyet Başsavcılığınca saptanan ifadesinde; eşi olan sanığın kendini darp ettiğini iddia etmişse de, 20.08.2013 tarihli kolluk ifadesinde eşinin darp etmediğini, vurmadığını, sadece balkondan aşağıya sarkıttığını, olayı gören şahidi olmadığını söylediği,

Vücudunda darp-cebir izine rastlandığına dair doktor raporu bulunmadığı gibi dinlenen tanıkların da müştekinin iddiasını doğrulamadıkları,

Sanığın tahkikatın başından itibaren tüm aşamalarda suçları işlemediğini savunduğu, tüm dosya kapsamına göre müştekinin tutarsız ve ve çelişkili iddiaları ile posttravmatik stres bozukluğu tanısının yaşanan olayla ilişkili olduğuna dair soyut verilere dayandığı anlaşılan 20.08.2013 tarihli sağlık kurulu raporundan başka sanığın kasten yaralama ve tehdit suçlarından mahkumiyetine yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı halde beraati yerine cezalandırılmasına karar verilmesinin usul ve yasaya aykırılığı sebebiyle yerel mahkeme hükümlerinin bozulması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun aksi görüşlerine katılmıyorum.